• Anasayfa
  • Yönetim Kadrosu
  • Yayın Politikası
  • İletişim

Grimag


  • Öykü
  • Şiir
  • Düşün
  • Söyleşi
  • Görsel Sanatlar
  • Kitap
  • Editör

KUSMA / DEMET EŞMEKAYA SELÇUK

211
PAYLAŞILAN
PaylaşTweet

 

 

KUSMA

 

 

Zifiri karanlıkta çalan saat ile uyanıyorum her sabah, üzerimden kocaman bir silindir geçmiş gibi…  Nice zamandır her sabah yataktan vücudum yıpranmış, zihnim darmaduman kalkıyorum. Her geçen gün yeni yeni ağrılar ekliyor bedenime, belimi, yanımı tutarak başlıyorum güne.

 

Böyle ruhsuz nursuz uyandığım sabahlarda mırıldandığım ‘buna da şükür, bir işim var sağlıklıyım’ gibi telkinler de fayda etmiyor artık. Bitkinim. Yılların çaresizliği, durmadan yenilgilerimi kabulleniş ağır bir yük omuzlarımda… Yaşanmışlıklar ayrı bir yük,  yaşanmamışlıklar ayrı, özlemlerim, düşlerim, keşkelerim, pişmanlıklarım kocaman bir yumruk gibi midemde… Artık yaşlanıyorum, aldığım yaşlar mı yoksa hayatın bu ağırlığı mı belimi büküyor, bilemiyorum. Mevsim ne olursa olsun her sabah uyanır uyanmaz açtığım pencereden giren havada asılı kalmış çiçek kokusu da kucaklamıyor beni. O da beni çoktan terk etti. Artık kahvaltı yaparken eşlik eden kumruları da görmüyorum cam önünde. Bıraktığım ekmek kırıntılarını yemiyorlar. Bir zamanlar bu evde olduğu gibi çocuk seslerinin olduğu başka sıcak yuvalar keşfetmişlerdir.

 

Yalnızlığa dayanamayan tek ben değilmişim. Ne olur sus diyorum iç sesime, “Ne olur sus, midemi bulandırma.”İç sesimin yanıtını almadan hızla kalkıyorum yerimden, koşa koşa çıkıyorum evden. Merdivenleri inerken giyiyorum montumu, ayakkabılarımın bağcığını bağlayamadım yine otobüsü kaçıracağım diye. Büyük bir iş yapmış edasıyla ulaşıyorum durağa, çok kişi bekliyor, otobüsün gelmemiş olmasına seviniyorum. Bir nefes alıp, ayakkabılarımın bağcığını bağlıyorum. O sırada karşıdan bin naz bin eda ile gelen otobüsü görüyorum.

 

Otobüs yine tıklım tıklım… Muavin her zamanki gibi durmadan konuşuyor. “Sağlı sollu yanaşalım lütfen”, “Arabanın arkası boş”,  “Hanfendi soldan ilerleyin, koridorda bekleme yapmayalım, araba uygun” , “Camlara dönerek ilerleyelim”, “Bayan, sarılı bayan çantanızı önünüze alın”, “Yürü arkadaşım, yürü arkaya” gibi cümleler adamın her bir organından fışkırıyor sanki. Bir ara o kadar çok ilerle, otur, kalk, öyle yap, böyle yap diyor ki, dayanamayıp “ Tek ayaküstünde de duralım mı?” lafı çıkıveriyor ağzımdan. Muavin “Yok yok ona gerek yok” diyor ne dediğimi anlamadan. Gülme sesleri duyuyorum.

 

Otobüsün koridorunda iki değil üç sıra oluyoruz, bir yerden tutmaya gerek yok, herkes birbirine yapışmış vaziyette yolculuk yapıyor.  “Akraba olduk vallahi” diyor çaprazımda duran saçları rengârenk kadın. O sırada şoförün yaptığı ani fren hepimizi harmanlıyor, tüm yolcular tek vücut oluyor adeta. Herkes bir ağızdan söyleniyor, bir şey olmayacağını, bu ani frenlerin hep tekrarlanacağını bile bile. Yanımda sohbet eden liseli olduklarını tahmin ettiğim kızlar, sürekli birbirlerine ‘kanka’ diye hitap ediyor. “Kanka var ya geçen gün öyle olmuştu, yaaa sorma kanka, deme kanka…”. Başta duymamaya çalışıyorum, takılmamaya ama bu mümkün olmuyor. Her duyduğum ‘kanka’ sözcüğü zehirli bir ok gibi saplanıyor beynime. Bir ara öyle coşuyorlar ki, el kol hareketi yaparken, bir tanesinin parmağı gözüme giriyor.Böyle yarım ağız özür dileyip‘kanka kanka’ konuşmasına devam ediyor.   Bir süre sonra gerçekten konuşmalar midemi bulandırmaya başlıyor.

 

Normal bir mide bulantısı değil, tansiyonum düşüyor. Kankakankakankakanka… Allahım! Beynim zonkluyor.  Bir gayret, kızlara sırtımı dönmeye çalışıyorum. Kelli felli bir adamın kolunun altında kalıyor kafam. Sonra çocukluğuma uzanıyorum birden, kasabama gidiyorum, kasabadaki tezek kokularına, tezek yapıp okula gelen arkadaşlarıma, yakın çevrede tezek yakıldığı zaman açamadığımız cam balkon kapılarına… Yıllar öncesinden beynimin kıvrımlarına sinen bu koku, şimdi genzimi yakıyor. “Cin çarpar aman, ağzını yüzünü kapat, nefes almadan geç” sesleri eşliğinde dört bir yanım çürümüş atıklarla dolu çukurlardan geçiyorum ayak parmaklarımın ucuna basarak.  Adını ‘kelli felli’ koyduğum adam, kapkara saçları, gömleğinden fışkıran kıllarıyla son derece kendinden emin tutuyor demirden.  En son ne zaman suya elini uzattı acaba diye düşünüyorum. Bu adama dokunan, bu adamla sevişen bir kadın var mıdır diye geçiriyorum aklımdan. Midem daha fazla bulanıyor, sanırım tansiyonum dibe doğru gidiyor.

 

Adamın diğer yanında duran yaşça benden epey büyük bir kadın, belli ki yüzümün aldığı ekşilikten güç alarak söylenmeye başlıyor. “Bu zamanda böyle koku pes yani pes” cümlesini duyunca kadına yöneliyor bakışlarım. Tamam, hazır dinleyici de buldu belli konuşacak. “Haksız mıyım ama” diye başlıyor tekrardan. “Yani eskisi gibi değil ki su bol, sabun bol, topluma karışıyorsunuz yani bu kadar da olmaz ki canım Allah Allah” diye bir süre sonra sadece uğultu haline gelen konuşması midemdeki bulantıyı daha da artırıyor.

 

Kadının konuşması devam ederken içimden bir şeylerin aktığını hissediyorum. Başı sonu belli olmayan bir fırtına beni bir uçurumdan tortop edip savuruyor. Her bir parçam bir yardaki kayalıkların sivri uçlarında asılı kalıyor. En son zeminin ayaklarımın altından kaydığını hissettim, sonrası yok.Gözlerimi açtığımda oturuyordum, sapsarı oldun diyor yanımdaki teyze. Çok derin bir uykudan uyanmış gibi benliğim, burnum da hala tezek kokusu, beynimde uçuşan tüm sözcükler ‘kanka’. Yanımdaki teyze oturduğum koltuğun da yarısını kaplamış durumda. İyice küçülüyorum, içimden kopup giden şeylerle birlikte.  “Aman evladım, karnın mı aç?” Yok, demeye çalışıyorum ama dinlemiyor beni. “Şimdiki moda kimse evinde kahvaltısını yapıp çıkmıyor. Yok, efendim sabah sabah canları istemiyormuş da, yok diyet yapıyorlarmış da bitmiyor bahaneleri. Tembellikten başka bir şey değil. Hazır,  hazırlayan birileri olsa güzel ala da yerler amma…”

 

Neyse sustu diyorum, yok teyze hızını alamıyor. “Ne zaman sabah şehirde işim olsa simitçilerin önünde kuyruk görüyorum. Yani her gün her gün simit, poğaça yenir mi? Pes yani. O poğaçalar var ya poğaçalar kalp damar düşmanı. Beşinci sınıf yağlarla yapılıyor onlar.” Teyze çok kararlı o da kusacak içindeki her şeyi. “Vallahi şimdiki adamlar melek, yani biz eskiden beylerimizi kahvaltı yapmadan evden gönderecektik ne mümkün, sabahın köründe kalkıp Allah ne verdiyse hazırlardık, şimdikilere yazık ayaklarıyla bay bay yapıyorlar yataktan. Ne günlere kaldık. Evde kadın mı besliyorlar güvercin mi belli değil” diye devam eden teyzeye bir iki laf etmek istiyorum ama başaramıyorum. Teyze otomatiğe bağlanmış şekilde, bir robot gibi konuşuyor, kendine sağdan soldan taraf bulma çabasına da girerek. Sonra sanki tüm otobüs konuşmaya başlıyor, teyzeyi kendince destekleyenler gülümserken, teyzeye karşı çıkanlar kızgın kızgın söyleniyor.

 

Aniden kalkıp kapıya yaklaşıyorum. Teyze arkamdan konuşmaya devam ediyor, “ Sakın haa sakın bir daha bir şey yemeden çıkma evden,  baksana zaten iki bakar gözün kalmış, can boğazdan gelir.” sonrasını duymuyorum. Kendimi atıyorum otobüsten. Kusuyorum.

Mar 1, 2019ozlem
SORGUSUZ  / ADNAN GERGERNE BULDUM / GÖNÜL TOKAYEVA
Yorumlar: 16
  1. Filiz
    1 Mart 2019   10:24

    Gönlüne sağlık Demet’ciğim…. çalıştığım yıllarda yaşadığım duyguları hatırlattın.. iyi ki emekli olmuşum dedim yine yeniden. Sağol varol.

    Yanıtlaİptal
  2. Mercan KARAOĞLU
    1 Mart 2019   10:44

    Günümüz insanının yaşadığı zorlukları ne kadar güzel anlatmışsınız, okurken adeta tekrar yaşıyor insan bu rutin hayatı, kullanılan dil çok akıcı muhteşem, bence bu kısa hikâyelerin arkasından güçlü bir hikaye roman gelebilir, tebrikler 🙂🌼

    Yanıtlaİptal
  3. Zehra Erginer
    1 Mart 2019   12:30

    Gene harika anlatmışsın sabah hissiyatlarımızı. Kusuyorsam sabahları işte sebebi. Kalemine sağlık

    Yanıtlaİptal
  4. Ayşenur
    1 Mart 2019   12:38

    Yükler, zamanla yük haline gelenler, toplumsal işkence.. Bazılarımızın her gün içine kustuklarının ifadesi.
    Ellerine sağlık

    Yanıtlaİptal
  5. Orhan GÜRLEYEN
    1 Mart 2019   12:42

    Macera dolu hayatımızın, kahverengi tablosu… resim gibi bir öykü.

    Yanıtlaİptal
  6. Perihan
    1 Mart 2019   20:01

    Çok güzel olmuş bir çok kişinin yaşadığı duyguları dile getirmişsin akıkıcı bir yazın var 😘

    Yanıtlaİptal
  7. Özlem
    1 Mart 2019   20:46

    Kalemine yüreğine sağlık
    Herşey gözümün önünde canlandı

    Yanıtlaİptal
  8. Ömer Yaşar Eşmekaya
    1 Mart 2019   21:18

    Kalemine sağlık Demetciğim anlaşılan byük travma yaşıyorsun iki dedikodu yapalım geçer travman harika bir yazı olmuş

    Yanıtlaİptal
  9. Yeliz
    1 Mart 2019   22:44

    Çok başarılı tebrikler.

    Yanıtlaİptal
  10. Can Edisoğlu
    3 Mart 2019   00:34

    Çok başarılı bir öykü… Öykünün anlatım biçimi, yazma tekniği, sözcük seçimi ve içeriği son yıllarda okuduğum en güzel öykülerden biri. Sait Faik ve Yusuf Atılgan damarının karışımı ve bu damar genç… Umut veren… Aforizmatik ve içi boş süslü kelimelerle ve teması anlamsız ve bize dayatılan öykülerden bıkmıştık. Çok teşekkürler Tersakan edebiyat. Nitelikle metinleri yayınladığınız için. Edebiyatın ve estetiğinin çıtasını yükselttiğiniz için…

    Yanıtlaİptal
  11. Bedia
    3 Mart 2019   19:24

    Demetcim duygularıma tercüman olmuşsun zevke okudum kalemine sağlık canım devamını bekliyorum

    Yanıtlaİptal
  12. Gülser Akdoğan
    6 Mart 2019   16:53

    Sevgili Demet,
    Kalemine, yüreğine sağlık. Hemen hemen herkesin tanık olduğu, bizzat yaşadığı duyguları dile getirmişsin. Senin de çok iyi bildiğin gibi kişinin okuduğu yazıda, öyküde kendinden bir şeyler bulması yazarın kaleminin marifetindendir. “Yazının yüzü soğuktur” derler, o soğukluğu sıçaklığa çevirmek duyguyu geçirmekten geçer. Senin bütün yazılarında hep o sıcaklığı hissetmişimdir.
    Kalemin, yolun açık olsun,
    Sevgiyle kal…
    Dr. Gülser Akdoğan

    Yanıtlaİptal
  13. Demet Eşmekaya Selçuk
    7 Mart 2019   15:32

    Herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Sağ olun var olun…

    Yanıtlaİptal
    • Deniz Pekdemir
      15 Nisan 2019   10:48

      Sabah otobüse bindim. Bu kadar ifade edemesem de yanlız değilmişim. Kaleminize sağlık sevgiler

      Yanıtlaİptal
    • Muallim
      4 Kasım 2019   02:29

      Cok guzel bir eser

      Yanıtlaİptal
  14. Mine
    3 Eylül 2019   14:35

    Mis yürekli insan, tebrikler ışığın bol olsun .. Sevgiler

    Yanıtlaİptal

Bir cevap yazın Cevabı iptal et

1 Mart 2019 16 Yorumlar Genel, Öykü, Sayı 61,004
OCAK – ŞUBAT 2021
Son Yazılar
  • TOPLU İĞNE KUTUSU / SELAHATTİN AVCI 31 Aralık 2020
  • ELEK-LİRİK / BÜNYAMİN ÇAKABAY 31 Aralık 2020
  • KREMALI KAKAOLU BİSKÜVİ / ESRA AKTAŞ POLATBİLEK 31 Aralık 2020
Saki Sunağı

Yan Ilgın yanım yan, çağır geceye geleni

Ne alacaksa alsın – versin ne verecekse

Aşk’a zaman mı var?

En Çok Yorumlanan
BİR MERMİYİM BEN / ALİHAN DEMİR
39 Yorumlar
SONUCUN NEDENİ / ALİHAN DEMİR
33 Yorumlar
YAZMALIYIM / ALİHAN DEMİR
31 Yorumlar
Arşivler
  • Sayı 1
  • Sayı 2
  • Sayı 3
  • Sayı 4
  • Sayı 5
  • Sayı 6
  • Sayı 7
  • Sayı 8
  • Sayı 9
  • Sayı 10
  • Sayı 11
  • Sayı 12
  • Sayı 13
  • Sayı 14
  • Sayı 15
Kültür ve Edebiyat Dergisi

 

En çok Görüntülenen
BİR MERMİYİM BEN / ALİHAN DEMİR
1,430 views
YAZMALIYIM / ALİHAN DEMİR
1,352 views
SONUCUN NEDENİ / ALİHAN DEMİR
1,261 views
Arşivler
  • Sayı 1
  • Sayı 2
  • Sayı 3
  • Sayı 4
  • Sayı 5
  • Sayı 6
  • Sayı 7
  • Sayı 8
  • Sayı 9
  • Sayı 10
  • Sayı 11
  • Sayı 12
  • Sayı 13
  • Sayı 14
  • Sayı 15
Haber Bülteni

Etkinliklerden haberdar olmak için

lütfen mail adresinizi giriniz.





tersakansanat@gmail.com

Telif Hakkı © 2019 Tersakan Sanat - Tasarım Polo Yazılım