• Anasayfa
  • Yönetim Kadrosu
  • Yayın Politikası
  • İletişim

Grimag


  • Öykü
  • Şiir
  • Düşün
  • Söyleşi
  • Görsel Sanatlar
  • Kitap
  • Editör

MEMLEKETİN BİRİNDE / İDRİS ERDOĞDU

0
PAYLAŞILAN
PaylaşTweet

 

MEMLEKETİN BİRİNDE

 

Memleketin birinde sür sürenin, vur vuranın, iş bilenin olduğu, feleğin çarkının kusursuz döndüğü zamanlardan bir zamanmış.

Devir masal devri olunca illaki ülkenin başında bir padişah, etrafında akıl daneleri ve de soytarıları olması şartmış. Devrin padişahına sorarsanız adaletli mi adaletli, dürüst mü dürüstmüş, sütte leke var onda yokmuş.  Eh, padişahın lekesiz kalması mühim ama onun lekesiz olduğunun daha da bilinmesi, görünmesi için birilerine sürekli kara çalınması şartmış. İşte bu yüzden memleketin bir kısmını kara çalıklar, bir kısmı da akbalıklar diye ikiye ayrılmışlar. Her iki tarafta pek değerli ve de haşmetli padişahları için layıkıyla görevlerini yapmak için canhıraş çalışıp dururlarmış.

Padişah olup da sefer eylemesin! Hiç olur mu? Etrafındaki akıl daneleri girip çıkıp;  ah efendimiz, vah efendimiz sizin cihan şümul dedeleriniz rüzgârdan hızlı, şimşekten yakıcı idiler. Bu cihandaki derya denizler onların sandal sefası sürdüğü gölleriydi. Karlı dağların ardında sıcak göllerin sonundaki kutlu ülkelerde bulunan bendeleriniz sizin özleminizle yanıp tutuşmakta, şöyle bir ayağa kalksanız, bir yürüseniz de şu düzeni bozuk dünya bir dengesini bulsa, diye anlatır dururlarmış.

Padişah bu, öyle her söyleneni yapmaz!

Oturup düşünmüş, bin odalı sarayında günlerce, aylarca uykusuz kalmış.  Sonunda divanı toplamış. Vazgeçmiş tekrar dağıtmış. Doluya koymuş almamış, boşa koymuş dolmamış. Kırk katlı kulede yaşayan müneccim başını çağırtmış. Tiz bana hazine-i hassamdan beslenen zırıltıcıları, dırıltıcıları, benim sözlerimdeki kudreti ve bilinmez derin anlamları araştırmaktan sorumlu müderrislerimi, şakşakçılarımı, dalkavuklarımı, Nasrettin Hoca’yı, İncili Çavuş’u, Bekri Mustafa’yı çağırın.

Siz son çağrılanları boş verin. Zaten müneccim başı da boş vermiş. Çünkü padişahın kendini kaptırınca bazen olmadık şeyler söyleme huyu varmış. O yüzden müneccimbaşı halka büyük meydanda yapılacak konuşmaları önceden hazırlar, görünmez bir perdeden okuması için padişahın karşısına koyarmış. Yoksa son üç zındığın böyle kutlu bir divanda ne işi olur.

Padişahın çağrısını duyan herkes bin bir hediyeyle sarayın bahçesine yollanmış. Padişah güneşli havaları pek sevmediğinden gündüzleri dışarı çıkmaz, seyahatlerini dahi gece yapar, her yıl yapılan taç giyme töreninin sene-i devriyesinde dahi tebaasını gece selamlarmış. Hatta o kadar ileri gitmiş ki ülkenin sancağında bulunan güneşi kaldırıp bir küffar mucidinin – tabii ki salavat getirip din-i mübin İslam olduktan sonra- icadı, fanusa hapsedilmiş ışığı sancağa koydurmuş.

Bu sefer iş başka olduğundan bir istisna yapıp gündüz vakti selamlığa çıkmış. Çıkmaz olaymış. Kulakları o güne kadar duymadığı sesler duymuş. Sesler bahçenin içinde ayrı dışında ayrı imiş. Tuhaftır ki içerdeki sesler hiç duyulmadık seslermiş.  Dışardakiler yaptığı iyiliklerini, gösterdiği büyüklüklerini, sergilediği adaleti anlatıp durdukça, içeriden bunları bastıran daha güçlü sesler yükseliyormuş.

Çok zor, geçinemiyoruz, çok ağır geliyor! Kaldıramıyoruz!

İçerdekiler hep batıya batıya dedikçe, dışardakiler hep doğuya doğuya diye bağrışıyorlarmış. İçerdekiler daha ileri gidip, yeter artık biz de baş olmak istiyoruz diye seslerini yükseltiyormuş.

İçeriden yükselen sesler o güne kadar bunları duymazdan gelen padişahı ürkütmüş. Hışımla; bre bu ne zındıklık, ne densizliktir? Kim benim ülkemde geçinemiyoruz, kaldıramıyoruz der, diye kükremiş.

Baş soytarı ile müneccimbaşı bir ağızdan, efendimiz onlar geçinemiyoruz değil, efendimiz sayesinde o kadar yedik içtik ki sarayın kapısından geçemiyoruz. Giydiğimiz kıyafetler, altın gümüş takılarımız o kadar ağır ki kaldıramıyoruz, diye araya girmişler.

Padişah, iyi madem bu batıcılarda neyin nesi? Ben, benden öncekilerin izi de tozu da sözü de yüzü de olmayacak demedim mi? Diye bir daha kükreyince,

Doğrudur hünkarım diye sözü havada yakalayan divan kâtibi tam da efendimizin buyurduğu gibidir. Onlar batı demiyor, battı battı, güneş battı diyor. Diğerleri de evet şimdi doğuyor, işte doğuyor deyip sizin şekli şimalinizi selamlıyorlar.

Halk sarayın bahçesinde toplanadursun, divan müneccim başının idaresinde toplanmış. Padişah divan odasından içeri girince önceden hazırlanan zırıltıcı ve dırıltıcılar; uzak ve yakın tüm memleketlerde halkın ne kadar zerul, ne kadar çaresiz, ne kadar bahtsız olduğunu, yoksulluktan naçar ve düçar düştüklerini, kendi padişahlarına karşı isyan edip yüce kurtarıcının dertlerine deva olması için sokaklara döküldüğünü anlatmışlar.

Onlar bitirince gözlerinden ışıklar saçan hazinedar, hazinenin nasıl ağzına kadar altınla dolu olduğunu, hatta tebaanın kolundan, boynundan ve dahi koynundan çıkardığı altını, gümüşü, hazineye bağışlamak için yollara düştüğünü anlatmış. Olan biteni izleyen dış devletlerin nasıl da kıskandığını, mağribin ve maşruğun fikir almak için elçiler gönderdiğini anlatmışlar.

Ateş gözlü haznedarı kıskanan nazırlar, vezirler, sırmalı paşalar padişahın meziyetlerini anlata anlata bitirememişler.

Padişah bakmış ki memlekette her şey güllük gülistanlık, o zaman takmış tacını, giymiş kaftanını, çekmiş kılıcını sefere çıkılacağını duyurmak için sarayın meydana bakan selamlığına çıkmış. Padişahın görünmesiyle şakşakçılar; ayımız, güneşimiz, gökte parlayan yıldızımız diye şamatayı koparmışlar.

Şamatacılar susunca padişah sağ elini kaldırıp dört parmağını göstermiş. Meydan denizin dalgası gibi kabarmış. Padişahın ağzından çıkacak sözü duymak için susmuş. Padişah parmaklarını sallayarak bu nedir, diye sormuş.

Meydanı dolduranlar, hak bir kıble dörttür, demişler.

Padişah, bilemediniz deyip, öfkeyle bir daha göstermiş

Halk bu sefer; dört başı mamur yaşayacağız, demiş

Padişah yine bilemediniz, deyip bu sefer parmaklarını bir defa daha öfkeyle sallamış

Meydan yırtınırcasına; dört etrafımızla barış içinde yaşayacağız, deyince padişah çileden çıkmış. Meğerse padişahın konuşma yapacağını duyunca geceden gelip sarayın bahçesini dolduranlar Karaçalıklar’mış. Bu densiz cevaplar da onlarınmış. Olanı biteni kırk katlı kulesinden izleyen müneccimbaşı dışarıda kalan Akbalıklar’ı toparlayıp ve de sarayın bahçesini dolduran Karaçalıklar’ı def eyledikten sonra iş düzene girmiş. Onlar meydana girince padişah daha elini kaldırmadan, dört bir yana sefer eyleyeceğiz nidaları gök kubbeyi doldurmuş. Böylece padişahın düşen yüzü yeniden gülmüş. O gülünce ecnebi mucidin fanusa hapsedilmiş ışığı meydanın üzerinden bir balonla geçirilip meydan iyice coşturulmuş.

Masal bu ya, eşeğiyle Buhara’dan dönen Nasreddin Hoca Semerkant’a giderken yolu Akşehir’e düşmüş. Meydandaki kalabalığı gören Hoca, Karakaçan’ı dehlediği gibi meydana dalmış. Karakaçan meydandaki zırıltıcıları görünce o da basmış anırtıyı. Karakaçan’ın anırtısı zırıltıcıları bastırmaya yetmiş. Bu sesi duyan Bekri Mustafa; Bre Hoca nerede kaldın? Padişahımız, efendimiz iki gün evvel bizi divana davet etti, İncili Çavuş çoktan divandaki yerini aldı bile, bir senle ben kaldık.

Hoca, Bekri sen neden girmedin deyince;

Vallahi hocam bir kadeh şarap içeyim dedim. Mültezimler daha şarap demeden kıllı topuzu kafama indirdi. Bre ne oluyor, dedim. Ver üç akçe, dediler. Yahu daha şarap içmedim, içeydim de o zaman alaydınız deyince, hünkarımızın emridir; şarap diyenden üç akçe, içenden beş akçe vergi alacağız dediler. Baktım ki demesi içmesinden daha çok sarhoş ediyor. Akşamdan beridir şarap şarap deyip topuzu yedim en son burada sızıp kalmışım. Bu sarhoşluk başka şeye benzemez deyip takılmış hocanın arkasına. Meydandakiler Nasreddin Hoca’yla Bekri Mustafa’yı görünce saygıda kusur etmeyip onlara yol açmışlar.

Hoca eşeğinin dizginlerini çekip başlamış bir türküye. Hoca söylüyor, eşek anırıyor, Bekri Mustafa oynuyormuş. Halk, zavallı Hoca Çin’i, Maçin’i, İran’ı Turan’ı gezdi, yaşlılıktan yoruldu, burada hürmeti görünce neşelendi zannedermiş.  Hoca ilerledikçe meydan türküyü duymak için kulak vermiş.

Oğlan aldı, gitti oyuna

Kız aldı, gitti toyuna

Gök gürledi, yer çatladı

Hazinenin dibi patladı

Önden gitti baş altın

Arkasından beş altın

Onunu verdik oyuna

Binini damat aldı, verdi koine

Yağmur yağdı, sel oldu

Para düştü pul oldu

Akşehir arsıza, hırsıza yol oldu

Hoca söylüyor, eşek anırıyor, Bekri oynuyormuş. Hoca’nın dediklerini iyice anlayan halk da onlara eşlik edip el çırpıp oynamaya başlamış.  Hoca arada bir;

Hazine tangır tungur

Elde kalmadı mangır, diye ayak değiştiriyormuş.

Sesler meydanı, şehri aşıp, gök kubbeyi doldurup, oradan nihayet padişahın kulağına ulaşmış. Bir telaşla hazine odasına koşmuş, ne görse beğenirsiniz? Koca hazine odası bom boş yerde parlayan bir pul ve kapıda bekleyen çulsuz bir kul.

Bre mel’un hazinem nerede, diye kükremiş.

Kapıkulu, vallahi padişahım hoca anlattı, sende duydun. Benim ne oğluna ne kızına gücüm yetmez. Onlar aldı alacağını ben bir şey diyemedim.

Padişah, o zaman neden boş odayı beklersin, diye haykırmış.

Bekçi, ben hakkım olan bir pulu beklerim deyip yerde duran bir akçeyi kuşağına sokup kalın sağlıcakla deyip ayrılmış.

Hazinenin boş olduğu duyulunca padişahın etrafındaki dalkavuklar, şakşakçılar, taktakçılar, zırıltıcılar, dırıltıcılar birer birer dağılmış. Kala kala Nasreddin Hoca, Bekri Mustafa, bir de İncili Çavuş kalmış.

Bekri Mustafa padişaha dönüp, hünkarım siz siz olun boş laf ile boş hazineye güvenip sefere çıkmayın. Kulunuz Bekri bunu tecrübeyle bilir. Yok illa da giderim derseniz mültezimler kafanıza kıllı topuzla vurur.

Masal burada bitmiş. Gökten elma falan düşmemiş. Çünkü memleketteki elma ağaçları çoktan kesilip yerlerine koca koca kuleler dikilmiş. O yüzden siz de boş yere beklemeyin.

 

Tem 1, 2022ozlem
BİTİŞİN ÖZNESİ / SENCER BAŞATHIATUS: BOŞLUK / BEYZANUR KARAGÜZEL
Yorumlar: 10
  1. İsmet
    1 Temmuz 2022   13:32

    Kaleminize sağlık, olmuşlar olanlar olacaklar hep bu kadar işte.

    Yanıtlaİptal
  2. Rocuvan
    1 Temmuz 2022   13:33

    Anlatımın konusu ve geçtiği zamana uyumu çok güzel oluşturulmuş. Kahramanlar ve onları oluşturan karakterlerin kişiliği ile söylemleri mükemmel buluşmuş. Ellerinize sağlık, emeğiniz daim olsun.

    Yanıtlaİptal
  3. İsmail Bülbül
    1 Temmuz 2022   14:50

    Yaşamakta keşke okumak kadar keyifli olsaydı. Tebrik ederim.

    Yanıtlaİptal
  4. Erdal
    1 Temmuz 2022   16:26

    Kalemine sağlık..Bilim kurgu gibi..Bu topraklar ne böyle bir padişah gördü ne bu kadar duyarsız bir ahali! Yazık o ülkeye ..Padişahım çok yaşa !

    Yanıtlaİptal
  5. Derya
    1 Temmuz 2022   17:08

    Yüreğinize saglik muhtesem bir eser

    Yanıtlaİptal
  6. Mevlüt ERDOĞDU
    1 Temmuz 2022   17:43

    Mükemmelden ötesi hocam murekkebiniz bol olsun

    Yanıtlaİptal
  7. Nazlı Albayrak
    2 Temmuz 2022   07:42

    Okurken sesinizin ahengini duydum, kaleminize, aklınıza, yüreğinize sağlık. Okuyanı bol olsun, söyledikleri tutulmuş akıllara ilaç olsun öykünüzün.

    Yanıtlaİptal
  8. Özlem
    2 Temmuz 2022   09:31

    Muhteşem, yüreğinize sağlık…

    Yanıtlaİptal
  9. FUAT
    3 Temmuz 2022   09:40

    Çok güzel,akıcı bir dil.Tebrikler dostum!

    Yanıtlaİptal
  10. SEYFETTİN HOCAOĞLU
    24 Temmuz 2022   11:16

    Seni okudukça daha özelliklerinin olduğunu merak ediyorum.

    Yanıtlaİptal

Bir cevap yazın Cevabı iptal et

1 Temmuz 2022 10 Yorumlar Genel, Öykü, Sayı 26262
TEMMUZ - AĞUSTOS 2022
Son Yazılar
  • BABAM VLADİMİR KOVALYONOK / HIDIR MURAT DOĞAN
  • SOLUK MAVİ NOKTA / DİLEK VURAL
  • HIATUS: BOŞLUK / BEYZANUR KARAGÜZEL
Saki Sunağı

Yan Ilgın yanım yan, çağır geceye geleni

Ne alacaksa alsın – versin ne verecekse

Aşk’a zaman mı var?

En Çok Yorumlanan
BİR MERMİYİM BEN / ALİHAN DEMİR
40 Comments
SONUCUN NEDENİ / ALİHAN DEMİR
33 Comments
YAZMALIYIM / ALİHAN DEMİR
32 Comments
Arşivler
  • Sayı 1
  • Sayı 2
  • Sayı 3
  • Sayı 4
  • Sayı 5
  • Sayı 6
  • Sayı 7
  • Sayı 8
  • Sayı 9
  • Sayı 10
  • Sayı 11
  • Sayı 12
  • Sayı 13
  • Sayı 14
  • Sayı 15
  • Sayı 16
  • Sayı 17
  • Sayı 18
Kültür ve Edebiyat Dergisi

 

En çok Görüntülenen
BİR MERMİYİM BEN / ALİHAN DEMİR
1,584 views
YAZMALIYIM / ALİHAN DEMİR
1,474 views
SONUCUN NEDENİ / ALİHAN DEMİR
1,340 views
Arşivler
  • Sayı 1
  • Sayı 2
  • Sayı 3
  • Sayı 4
  • Sayı 5
  • Sayı 6
  • Sayı 7
  • Sayı 8
  • Sayı 9
  • Sayı 10
  • Sayı 11
  • Sayı 12
  • Sayı 13
  • Sayı 14
  • Sayı 15
  • Sayı 16
  • Sayı 17
  • Sayı 18
Haber Bülteni

Etkinliklerden haberdar olmak için

lütfen mail adresinizi giriniz.

    tersakansanat@gmail.com

    Telif Hakkı © 2019 Tersakan Sanat - Tasarım Polo Yazılım